Tabii ki ders vermek işin ehli, değerli öğretmenlerimiz varken benim haddime düşmez, zaten aslında konu matematik dersi de değil. Memleket seçim havasına girdiğinden beri bir bölme-bölünme tartışmaları başlayınca ben de aklıma takılanları paylaşmak istedim.
Seçime sayılı günler kaldı, dört birbirinden değerli Cumhurbaşkanı adayımız var, kimi 1 parti, kimi 2 parti, kimi daha fazla partinin ortak adayı. İttifakların yapısına bakacak olursak dünya ve siyasal görüşleri birbirine tamamen zıt olanlar olduğunu da görebiliriz. Bu arada neredeyse her partinin (finanse ettiği) anket şirketleri sürekli çalışma yapıp sonuç açıklıyor, her partinin ve ittifakın sıralamada yeri, hangi kritere göre olduğunu anlayamadığımız şekilde dağıtılmış KARARSIZ oylarla kamuoyuna aktarılıyor ve işte sorular burada başlıyor.
Her partinin kendine göre bir kitlesi ve tabanı var elbette. Ancak anket şirketleri soruları sayısı sınırlı, sanırım bir de belirli insanlara yöneltiyor. Eski sistem olsa, evet oylar bölünüyor olurdu gerçekten ama yeni Başkanlık Sistemi’ne göre bu durum bölünme gibi durmuyor. Aksine tabana yayılmış çoğulcu katılım ve demokratik bir seçim olması açısından ittifakların tek aday çıkarması yerine her partinin kendi adayını çıkarması daha mantıklı olurdu diye düşünüyorum.
Empati yapmaya çalışıyorum, dünya görüşüm ve desteklediğim partinin potansiyeli ne olursa olsun, yer alınan ittifakın adayı içime sinmiyorsa ve o adaya oy vermeyeceksem diğer ittifak adaylarından görüşüme uygun olan adaya oy atma ihtimalim çok daha fazla diye düşünüyorum. Ve bölünmeyle ilgili bütün yorumlarda bu tezle ilgili hiçbir şeye rastlamadım maalesef.
Bu düşüncem nedeni ile de anketlerin tabana yayılması ve gerçeği ne kadar yansıttığı konusunda şüphelerim var ne yazık ki. Her ne kadar başta dersimiz değil desem de sonuçta iş yine rakamlara, matematiğe geldi galiba. Uzun lafın kısası; kanımca her şey göründüğü gibi olmasa da önümüzdeki seçimin memleketin menfaatlerine, vatandaşın refah ve mutluluğuna vesile olmasını hepimizin ortak dileğidir sanırım.
***
Hançer… Sadece İstanbul’a mı?
İnsan yaşadığı yerde, şehirde, zaman içinde değişimi, dönüşümü fark edemiyor. Farklı bir yere gidince anlıyor. Bunu geçen ay işlerim için İzmir’e gittiğimde anladım. Belli aralıklarla gidince çok daha net görebiliyor insan değişimi. Şehrin silueti tamamen farklılaşmış neredeyse. Toplum olarak maalesef ders çıkarmamız gereken olayları çok çabuk unutuyoruz.11 şehrimizi yerle bir eden büyük felaketin üzerinden daha 3 ay bile geçmedi. Onbinlerce can kaybına neden olan afetten hiç ders çıkarılmamış olmalı ki, şehrin her yerinde mesai yapan onlarca kule vinçler var. Bu inşaatların çoğu için; yerel belediyelerin onaylamadığı, ilgili bakanlık eliyle izinleri alınan, tam anlamıyla incelenmediğini düşündüğüm, tamamen belli bir kesim için ve rant amaçlı olarak verildiği iddia edilen inşaat izinleri ile ortaya çıkarılan göz alıcı projelerden oluşuyor düşüncesi mevcut insanlarda.
Bir ülkenin gelişmişliğini, teknoloji ve sanayi üretimi gösterir. Yapılan gökdelen, rezidans ya da alışveriş merkezleri değil. Bunlara ihtiyaç yok mu? Elbette var ancak özellikle rüzgarla birlikte bile yıkılabilecek birçok bina varken, yap-sat müteahhitlerin insafına bırakılan, devlet desteği olmadan adil şekilde gerçekleşmesi pek mümkün görünmeyen Kentsel Dönüşümü hayata geçirmeden çokta bir gereği olmadığını düşünüyorum.
Gelelim İstanbul’a…
Son 10 yılda gözlemlediğim proje bazında, Bereç’te 199 konutlu, Zeytinburnu’nda eski Şişe-Cam Fabrikası’nın arazisinde yapılan 2.000 konutlu, yine Zeytinburnu’nda, Nakliyeciler Sitesi’nin arazisinde inşası devam eden 1.444 konutlu, ayrıca ofis ve mağazalar bulunmakta. Satış fiyatlarına baktığımızda, orta gelirli bir Türk vatandaşının onlarca yıl yemeden içmeden para biriktirerek bile almakta çok zorlanacağı beton yığını doluyor şehrin dört bir yanı.
Peki, ilgili bakanlığın, bu inşaat izinlerini verirken o bölgenin altyapısı ve çevre düzenlemesi ile ilgili olarak, izin verdiği şirketlerden şartları oldu mu? En basitinden, saydığım bölgeler trafik olarak şehrin yüküne ağırlığını veren bölgelerde yer almakta. İnşası bittikten sonra trafiğe katacağı ilave kargaşa bile insanı stres sahibi yapmaya yeterli gelir. Bu nedenle bahsettiğim tarzdaki projeler ÇEVRE’den çok rantı gözettikleri izlenimi veriyor insana.
Doğayı ve insanı çok daha fazla düşünen, çok daha fazla koruyan devlet kurumlarının olması dileklerimle, herkese iyi günler…
***
OY VERMEK VATANDAŞLIK GÖREVİDİR, GÖRÜŞÜNÜZ NE OLURSA OLSUN, OYUNUZU MUTLAKA KULLANIN.