Aslında her ne kadar vatandaş için olumlu bir eylem olması gerekirken gözlemlediğimiz uygulamalar, yazıktır ki bu şekilde adlandırdığım bir durumda KENTSEL DÖNÜŞÜM…
‘ Zararın neresinden dönersen kardır’ diye bir atasözümüz vardır ve her atasözü belli hataların sonucuna göre edinilen tecrübelerden doğmuştur. Tarihçesine baktığımız zaman ilki 1948 yılında kamuoyu baskısı ile çıkarılmış, günümüze kadar doğrudan imar affına ilişkin 14 kanun, imar affı anlamına gelen 4 kanun ve imar affının sürelerinin uzatılmasına ilişkin 3 kanun çıkarıldığı görülmekte. Her ne kadar 1 ve 2. Dünya Savaşları’ndan sonra yıkılan şehirlerin yeniden inşası için yapılan şehir planlamalarını ifade etse de, ülkemizde özellikle 1999 depremlerinden sonra depreme dayanıklı binalar inşa etmek amaçlı kullanılan bir tabir oldu.
İmar affı konusuna dönecek olursak geçen yıllar içinde ‘’KAMUOYU BASKISI ‘’ sonucunda popülist yaklaşımlarla suistimal edilerek çıkarılan aflar günü kurtarmak adına hem vatandaşı hem de affı çıkaran siyasileri mutlu etmiştir mutlaka ancak gelecekteki tehlike ve sıkıntıları iki taraf ta göremedi maalesef. Her şehrimiz az çok nasibini almışsa da özellikle taşı toprağı altın İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerimiz her çıkarılan afta fazlasıyla zarar gördü.
Google Earth adresine girip katmanlar sekmesinde hiper geçiş modunu seçerek sonradan ilçe olan bölgelerde ikibinli yıllardan sonraki inanılmaz değişimi göreceksiniz. Ve insanı, sanayisi, ticareti tek yerde toplanması ülkenin bekası için gerçekten çok tehlikeli. Şu anki haliyle fizibilitesi tamamlanmış binaların şiddetli bir depreme dayanıklılığı tartışma konusu olmayacak boyutta olduğu aşikar. Öngörülen şiddette olası bir depremde aylar hatta yıllar boyu yardım ulaşamayacak bölgeler var ne yazık ki İstanbul’da.
Empati yaparak konuyu iki yönden ele almak gerekir diye düşünüyorum. Öncelikle vatandaş gözü ile bakacak olursak, zamanında bir şekilde edinilen arazi üzerine yapılan gecekondu tarzında binalar zaman içinde çocuklar büyüdükçe katlar çıkılmış, bazısı apartman olmuş ama aynı zamanda çıkarılan aflarla resmileşmiş ancak yapı denetiminden oldukça uzak, sağlamlığı şüpheli yüzlerce hatta binlerce bina var. Buna paralel olarak artık şehir büyüdüğü için merkezde kaldığından doğal alarak belli bir rant yarattı. Emlak piyasasını bilenler bilir, sınıfına göre inşaat maliyetleri ilgili bakanlık tarafından her yıl belirlenir, üç aşağı beş yukarı inşaat maaliyeti belirlidir ama taşınmazın fiyatını belirleyen arsanın değeridir, yani şehir merkezindeki arsa değerlidir. Dolayısıyla 40 yıl önceki gecekondu apartmanlarının rantı yüksektir. O yüzden işin devlet ve iktidar-bakanlıkla ilgili kısmında başa düşen görev vatandaşla uzlaşarak kendi arsası üzerinde VATANDAŞ-DEVLET arasında asgari müşterekte anlaşarak evlerin mimari ve mühendislik kurallarına uygun olarak yapılmasına her türlü desteği vermesi, kentsel dönüşümü, geçimini ve kazancını bu işten sağlayan müteahhitlerin insafına bırakmaması, sosyal devlet olma gerekliliğidir. En büyük sıkıntı hak sahiplerine önerilecek konutların genelde hak sahibinin tapulu alanı dışında olan bölge ve yerlerin gösterilmesi nedeniyle sosyolojik açıdan çevre ve komşuluk ilişkilerinin zarar görmesi. Ayrıca, daha sonradan yapılacak yapıların emlak değerinin daha çabuk yükseleceği için bırakılan alanın tam değerine denk gelmeyecek yerlerin önerilmesidir ki, bugün hiçbir vatandaş ‘senin 5 lira eden yerini ver, ben sana 2 liralık yerden vereyim’ teklifini kabul etmez.
Daha önceki yazılarımda da bahsetmiştim, ilgili bakanlık anlatmaya çalıştığım kentsel dönüşüm modeli üzerinde çalışma yapmak yerine daha çok yerel yönetimlerin inşaat izni vermediği rezidans ve AVM projelerine onay vermekle meşgul, inşaat onayı veriyor ancak proje alanının olduğu bölgede yol, su, elektrik, trafik gibi altyapı eksikliklerle sorumlulukları unutup tamamen yerel yönetime bırakıyor. Kaldı ki önceki Çevre ve Şehircilik Bakanı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı sırasındaki vaatleri geçmişte verdiği kararlar nedeni le inandırıcılıktan uzak kaldı.
DÖNÜŞÜM-DEĞİŞİM
Yaklaşık 6 ay önce büyük değişim vaatleri ile bir kurultay gerçekleşti Cumhuriyet Halk Partisi’nde. Sağolsun, Kemal bey gerçekten değerli, beyefendi bir insan ama bazen olmayınca olmuyor. Yani olmuyorsa yapamadım deyip yerini bir başkasına bırakmak başarısızlık değil ülkenin önünü açmaktır bazen. Öylesine bir Siyasi Partiler Kanunu’muz ve parti tüzükleri var ki, genel başkan istemiyorsa eğer, çok sıradışı bir durum olmadıkça genel başkanın değişmesi imkansıza yakın.
Kurultay öncesine bakacak olursak; verilen en önemli vaat, tüzük değişikliği idi, seçimin hemen ardından konusu geçtiğinde yerel seçimler öne sürülerek ertelendiği açıklandı. Sanırım yerel seçimlerdeki başarı, ki hiç te küçümsenecek bir başarı değil, bu vaadi unutturdu. Ama unutulması bazı küskün taban unutmadı. Bu arada yerel seçim ekonominin berbatlığı, emekli vatandaşın sosyal atık muamelesi görmesi, yanlış aday seçimi, iktidar tabanının kayması gibi koşulların oluşması nedenleri ile tamamen partinin başarısı diyemeyiz. Bu nedenle meclis üyelikleri de alınan belediyelerde amaç; vatandaşa yönelik kaliteli hizmet vererek genel seçimlerde başarının anahtarını ele almak olmalı.
Gaziosmanpaşa’mız da seçimini yaptı, anketlerden ve tahminlerden daha fazla oy alan Cumhuriyet Halk Partisi adayı Sayın Hakan Bahçetepe belediye başkanımız oldu, kendisine yeni görevinde başarılar diler, Gaziosmanpaşa’nın sorunlarını tespit edip en çabuk yollardan çözüme kavuşturmasını temenni ederim.
Yeni bir yazıda buluşmak dileklerimle, hoşçakalın dostlar…