Nedir bu Mahalle, her şeyin başına geliyor. Bir an kafanız karıştı dimi “sahi neyin başına geliyor ki mahalle?” dediğinizi duyar gibiyim.
Geçenlerde yaşadığım bir olayı anlatarak yazıma başlamak istiyorum. Çünkü yazımın mimarı orada geçen kısacık mahalle kelimesiydi. İşim gereği ziyaret ettiğim yerlerden biri olan bir emlak ofisi resmen ‘tarihin arka odası’ çıktı. Orada tanıştığım 85 yaşındaki huysuz, tatlı amca (sonradan edebiyat öğretmeni olduğunu öğrendim) karşısında oturan kişiye “Sus, uydurma, bana MAHALLE EDEDİYATI yapma” dedi. Evet, gördüğünüz gibi mahalle, edebiyatın da önüne geçti. İnsanların, apartman kapılarına oturup ellerine aldıkları çekirdeklerle yarı gerçek, yarı uydurma birbirlerine anlattıkları o hikayeler mahalle edebiyatını oluşturdu. Sahi; ne senaryolar, ne diziler, ne filmler çıktı o hikayelerden.
Sahi, edebiyatın bile başına gelen mahallelerde neler neler yaşadık. Dizimize ilk yaramızı mahallede aldık, ilk salçalı ekmekler mahallede yendi. İlk ağlamalarımız ve daha nicesini biz mahallede yaşadık. Mahalle neyin başına geldiyse onu oldurdu. Tıpkı hayatlarımız gibi içine doğduğumuz evler kadar etkili oldu yaşamımızı şekillendirmemizde.
Her mahallenin ayrı bir kültürü oluştu. Bir kültür oldu mahalle. Örneğin; “Bizim MAHALLE KÜLTÜRÜ” diye başladı sözler…
Mahalle Kültürü hayatımızın değişmesinde ne kadar önemlidir? Siz, hiç size veya bir başkasına söylenirken duymanız mı? Bırak şu “MAHALLE AĞZINI”, hangi ağızdı mahalle ya da nesi kötüydü o mahallenin, neleri şekillendirdi? Kaçınız doğup büyüdüğü mahalleden geçerken iç geçirmedi?
Eee mahalleden bahsederken “MAHALLE ABİLERİNDEN “ bahsetmeden olmaz. Mahalle abisi deyince hepinizin kafasında canlanmıştır. O abiler, sahi nasıl havalı, nasıl mahallenin sahibi gibi kasıla kasıla yürürlerdi. Kim seçerdi onları? ‘Bizim Mahallenin Kızı’ diye girerlerdi çoğu konuya, Kızın başına bile mahalle geldi. Kendi mahallesinde yaşayan insanları sahiplenme vardı. Şimdi çoğumuz bırakın mahalleyi, kapı komşumuzu bile tanımaz olduk.
Bir de unutmadan söyleyeyim; “MAHALLE BAKKALI” vardı. Ne tatlıydı o bakkallar, başka mahallenin bakkalından almazdık bir şey ayıp olur diye ya da alırsak bile gizli taşırdık, görmesin yanlış anlar bizi, üzülür diye bakkal amca, veresiye defterleri dolardı ağzına kadar. “Babam akşam verecekmiş” diye girer alırdık istediklerimizi. Ya da annelerimiz evin anahtarını bırakırdı. “Okuldan dönüşte bizim çocuk alacak anahtarı” diye… Her şeyimizi emanet ederdik. Şimdi hangi market yapar bunu bize?..
Neyin önüne gelirse onu tamamladı, oldurdu. Mahalle sahiplenildi bir kere. İyi, kötü birçok anıyı yaşadık mahallede. Uzun ramazan sofralarını o mahallede kurduk, yazın toplanıp mahallece pikniğe gidildi. Her şeyimizin parçası olan mahallelerle şimdilerde sadece adres belirtiyoruz. Hoşçakal neyin başına gelirse onu iyi ya da kötü tamamlayan mahalle…